Kilo almanızın ya da istediğiniz ölçüde kilo verememenizin altında yatan biyo kimyasal sebepler incelendiğind,e karşınıza leptin, ghrelin ve ensülin çıkar. Hormonları iyi tanır ve etkilerini öğrenirseniz hayatınız kolaylaşabilir...
Sağlıklı beslenmenin dışında hormon dengenizin önemine işaret etmek de beslenme uzmanlarının işlerinden biri. Leptin, ghrelin ve ensülini "üç silahşörler" olarak adlandırmak mümkün. Ancak bunların dışında tiroit hormonları ve kadınlık hormonları da kilo vermenizi etkiler. Böbrekten salgılanan mutluluk hormonumuzu da unutmamalısınız...
Kalori alımı azaldıkça yani diyet yaparken az yemek yedikçe vücudumuzdaki yağlardan salgılanan leptin isimli hormon kanda azalır. Azalan leptin hormonu ise beyindeki iştah merkezini uyararak iştahı artırır ve gıda alınmasını sağlar.
Kilo vermeyi engelleyen hormonlardan birisighrelin hormonudur. Bu hormon mideden salgılanmakta ve kana karışarak beyne ulaşıp yemek yemeyi artırmaktadır. Kilo vermek için diyet yaparken bu hormon kanda artmakta ve daha fazla kilo verilmesini engellemektedir. Bazı minerallerin eksiklikleri de kilo vermeyi engeller. Omega-3 alımını artırmak kilo vermede faydalı olabilir. Kanda ensülin hormonu yüksek ise kilo vermede sıkıntılar oluşur. Ensülin yüksekliğini azaltmanın önemli bir yolu şeker yükü yüksek olan karbonhidratları yememektir. Beyaz ekmek, şeker, makama, patates, kek, tatlı, çikolata gibi şeker yükü fazla gıdalar ensülin hormonunu kanda iyice artırarak kilo vermenizi önler. Bu gıdalar yerine tam buğday unundan yapılmış ekmek, kepekli makama, nohut, kuru fasulye, mercimek, bezelye, sebze ve meyvelerle beslenmek gerekir.
Stresli kişilerde stres hormonu dediğimiz kortizol artmaya başlar ve artan kortizol hormonu da kan şekerini yükseltir.
Hipotiroidili hastalarda selenyum desteği almak T4 hormonunun T3'e dönüşümünü artırarak dokulardaki tiroit azlığını veya metabolizma yavaşlamasını artırmaya faydalı olabilir. Bu nedenle selenyum ölçümü yaptırınız. Eksiklik varsa size selenyum desteği gerekebilir. Yukarıdaki önlemlere rağmen kilo veremeyen kişilerde altta yatan diğer nedenleri araştırmak gerekir. Bunlar depresyon, stres, uyku bozuklukları, bazı mineral ve vitamin eksiklikleri ve gıda alerjileri olabilir. Özellikle selenyum, çinko ve demir eksikliği varsa bunların tedavisi kilo vermeniz açısından çok önemlidir. Bazen TSH hormonu normal olduğu halde kilo veremeyen hastalarda anti-TPO antikoru yüksek olabilir.
Özetle; tiroit yetmezliği olan kişiler kilo veremiyorsa şu nedenler araştırılmalıdır:
1. İlaç yeterince alınıyor mu? TSH düzeyini 1-1.5'a indirerek kilo verme sağlanabilir.
2. Gıda alerjisi olup olmadığını araştırmak gerekir.
3. Ensülin yüksek ise ona yönelik tedaviler uygulanır.
4. Kalori azaltılması yeterli mi?
5. Selenyum, B vitamini, yağ asitleri, magnezyum ve kalsiyum eksikliğiniz varsa kilo veremezsiniz.
6. Stres varsa önlenmelidir.
7. Kanda anti-TPO antikoruna bakılır. Yüksek ise ona yönelik tetkik ve tedaviler yapılır.
Aslında yemeye başlamamız, daha çok öğrenilmiş bir olaydır. Yemeğin sonlandırılması ise hormonlarla sağlanır. Yemek yedikten sonra midenin şişerek gerilmesi ve bağırsaklardan salgılanan hormonlar doygunluk hissi yaratarak yemeği sonlandırır. Alınan gıdanın içeriği de tokluk hissinde etkili olur. Proteinler daha fazla tokluk hissi verirken, yağlar fazla doygunluk sağlamaz. Tersine, yemeğin yağlı olması, yemeğin tadını artırarak daha fazla yemek yenmesine yol açar. Posalı gıdalar ise kişileri daha fazla tok tutar.
Gıda alımının başlaması, devam etmesi ve sonlandırılması vücudumuzdan beynimize gelen bazı uyarıların etkisiyle olur. Bu sinyal veya uyanlardan bazıları şunlardır:
Beynimizin hipotalamus bölgesinden salgılanan bazı hormonların iştah üzerinde yaptığı etkiler.
Yemek yiyince kanda artan ensülin hormonunun beyinde yaptığı etkiler.
Yağ dokularından salgılanan ve beyne etki eden teptin hormonu.
Kan şekerinin azalması veya artması beyne etki ederek iştahı azattır veya artırır.
Vücudumuzdaki sinir dokularıyla beyne ulaştırılan iştah ile ilgili bazı sinyaller.
Mide ve bağırsaklardan salgılanan bazı hormonların beyne etki etmesi.
Kandaki şeker düzeyinde geçici bir azalma, beyindeki bazı bölgeleri harekete geçirerek yeme davranışını başlatmaktadır. Ancak kandaki şeker düşüklüğünün beyin tarafından nasıl saptandığı henüz tam olarak bilinmemektedir.
Tüm bu sinyallerin karmaşık etkisiyle gıda alımında düzenleme ve böylece yeme davranışı oluşur. Bu sinyallerdeki küçük bir hata, aşırı beslenmeye yol açarak kilo alınmasına neden olmaktadır. Beynimizin hipotalamus bölgesinde, iştahın düzenlenmesinde rol alan hormonlar daha yeni ortaya çıkarılabilmiştir, ancak her geçen gün bu bölgeden salgılanan yeni bir hormon saptanmaktadır.
Beyni muttu ve doygun hissettiren hormon serotonindir!
İştah ve uykunun düzenlenmesinde rol oynayan çok önemli bir hormon olan serotonin beyinde salgılanır. Yediğimiz karbonhidratlar ensülin salgılanmasını uyarırken, serotonin hormonunda da geçici olarak aşırı bir salınmaya neden olurlar. Beyinde serotonin azalınca tatlı şeylere hücum eder, tatlı yemek isteriz; özellikle çikolatada bol bulunan triptofan isimli aminoasit beyinde serotonine dönüşerek mutluluk verir. Atıştırma ile pankreas bezinden ensülin salınır ve bu ensülin serotoninin geçici olarak yükselmesini sağlar. Böylece fazla kilolular için bir tuzak olan bu atıştırmalar kilo almaya neden olur.
Bu nedenle ensülin ve serotoninin kontrol altına alınması kilo kaybı açısından çok önemlidir. Stresli durumlarda da beyindeki serotonin azalır ve daha fazla serotonine ihtiyaç duyulduğundan atıştırmalar başlar. Bu nedenle kilo vermek isteyen kişiler düzenli bir serotonin salgısı için düzenli uyumalı ve stresten uzak durmalıdır. Aşırı kilolu kişilerde Tip 2 diabetes mellitus dediğimiz erişkin tipi şeker hastalığı oluşma riski normal kilolu kişilere göre 4 kat daha fazladır.
Tip 2 diyabeti hastaların yüzde 60-90'1 şişmandır. Orta derecede şişman kişilerde normal kilolu kişilere göre şeker hastalığı görülme riski 30-40 kat daha fazladır. Şişman kişilerde şeker hastalığı gelişimine neden olan 3 esas neden vardır ve bunlar kandaki ensülin hormonunun yüksekliği ve etki gösterememesi, kanda yağların fazla olması ve yağ hücrelerinden şeker hastalığı yapan bazı hormonların fazla salgılanmasıdır. Ayrıca şişmanlık derecesi arttıkça, şişmanlık süresi uzadıkça ve hızlı kilo artımı durumunda şeker hastalığına yakalanma riski artar. Vücuttaki yağların mide ve iç organların etrafında toplandığı erkek tipi şişmanlık, şeker hastalığı yönünden daha büyük risk taşır ve bu tip şişmanlar şeker hastalığına daha kolay yakalanırlar.
Şişman kişiler şeker hastalığı gelişimi önlemek içki ideal kiloya kadar zayıflamalı, sağlıklı beslenmeli yani lifli sebze ve meyveyi fazla, unlu ve şekerli gıdaları az tüketmeli, sıvı yağ yemeli ve ayrıca her gün en az 30 dakika yürüyüş yapmalıdır.
Kaynak: ekolay.net